bugün

entry'ler (17)

avlu

yüksel aksu'nun farkını bir kez daha ortaya koyduğu dizidir.

mother

zırvalıklar tanrıçası tarifi:
rosemery’s baby kasesinden yayılan ve the others dokunuşuyla marine edilmiş bir tutam parlaklık. son dokunuş niyetine, paul auster’in son şeyler ülkesinde'den bir parça aşır; ha, zombiler’i de katmayı unutma sakın! eklediğin tüm malzemeleri, mikserden çıkan gürültüyle birlikte hunharca karıştır. ve… işte burdaaa! zırvalığınız hazır. yarasın!

kazım kızıl

“Çikolata kâğıdına dökülen kırıntıları karıncalara verip yemelerini izleyen insanı tutukladınız.”
17 Nisan 2017 tarihinde Bornova’da protesto eylemi yapıldı. Gazeteci/videoaktivist/belgeselci Kazım Kızıl, protesto eyleminde haber takibi yaparken, protestoculardan yirmi kişiyle birlikte gözaltına alındı.
Beş günlük gözaltı süresi sonunda (21 Nisan 2017) geç saatlerde, Kazım Kızıl ile birlikte altı üniversite öğrencisi genç tutuklanarak Menemen Cezaevi’ne gönderildi.Kazım Kızıl video çekmesi engellenmek için tutsak alınmıştır. Gazetecilik suç değildir!
Bu tutsaklık bitecek ve Kazım video çekmeye devam edecektir.
Bugüne değin fotoğraf makinesi/ kamerasıyla haksızlığın olduğu her yerde; SOMA’da, YIRCA’da, HOPA’da, TAVAS’ta halkının yanında olan yönetmen Kazım Kızıl’ın kamerası, halkın gözü-kulağıdır!..
Kazım Kızıl vicdanımızdır!
Kazım Kızıl yalnız değildir!
-Kazım’ın Arkadaşları-

https://www.change.org/p/...k-kazımkızılvicdanımızdır

mansur balcı

Şair, yazar, eğitimci Mansur Balcı önceki gün istanbul’da tedavi görmekte olduğu hastanede, 60 yaşında hayatını kaybetti.

Bergama siyanürlü altına karşı halk mücadelesinin önemli isimlerinden biri olan Mansur Balcı, Moğollar tarafından bestelenerek çevre hareketinin sembol şarkılarından biri haline gelen ‘Ölüler Altın Takar mı?’ın şairiydi. Bergama hareketinin manifestosu sayılabilecek 17 Köy Kitabesi de Mansur Balcı’nın kaleminden çıkmıştı.

Mansur Balcı 1957’de Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesinde doğdu. ilk ve orta öğretimini Kahramanmaraş’ta tamamladıktan sonra 1979’da Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi‘ni bitirdi. izmir ve Bergama’da öğretmenlik yaptı. Yazı ve şiirleri 1987’den itibaren Ayrım, Berfin Bahar, Edebiyat ve Eleştiri gibi dergilerde yayımlandı. Kumdan Kule (1992) ve Zar, Zaman ve Tiner (1998) başlıklı iki şiir kitabı bulunuyordu.

17 Köy Kitabesi

Bir dönem Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nde (ÖDP) izmir il yöneticiliği ve Parti Meclisi üyeliği de yapan Mansur Balcı, 90’larda Bergama Ovacık’ta siyanürlü altın çıkarılmasına karşı başlayan halk hareketinde yer aldı. Bergama altın madenine karşı hareketin sembolü olan 17 Köy Kitabesi Çamköy’de 18 Mayıs 1997’de açıldı. Binlerce kişinin katıldığı açılış etkinliğini düzenleyen isimlerden biri olan Mansur Balcı’yı Bergama Çevre Platformu’ndan Erol Engel şöyle anlatıyor:

“Mansur Balcı 17 Köy Kitabesi’nin etkinliğin yapılmasında yoğun bir emek verdi. istanbul’dan çok sayıda sanatçı yazarın etkinliğe gelmesini sağladı. Bergama mücadelesini anlatan 17 köyün anıt kitabesinin açılışında da muhteşem bir kalabalık vardı, adeta izmir, istanbul, Ankara, Çanakkale akmıştı Çamköy’e en az 8-10 bin kişiyle buluştuk. Bugün o anıt halen orda her yıl dünya çevre günlerini orada kutluyoruz. 18 Mayıs 1997, o tarihe kadar yoğun eylemlilikler sonrası anıt’ın açılışı dışarıda gelen “karıncanın .kardeşleri” ile adeta “yalnız değilsiniz” diyerek köylülere büyük bir moral motivasyon sağlanmıştı. Bu etkinliğin planlanmasında ve başarıya ulaşmasında emeği geçen mimarlarındandır Mansur Balcı.”

Bugün de Çamköy girişinde bulunan anıtın üzerinde yazılı olan ve Mansur Balcı’nın kaleminden çıkan 17 Köy Kitabesi şöyledir:

BERGAMA OVACIK ÇEVRESiNDEKi

17 KÖY KiTABESi

Üzerinde durduğunuz bu topraklar, Pınarköy, Kurfallı, Bozköy, Sarıdere, Eğrigöl,
Ovacık, Çaltıbahçe, Narlıca, Çamköy, Tepeköy, Yalnızev, Küçükkaya, Süleymanlı ve Aşağıkırıklar köylülerine aittir.

Bu topraklar yediverendir. Ovasında kar gibi pamuk, altın gibi buğday, kehribar gibi tütün, dağlarında vakur çam ve meşeler, derelerinde serin çınar gölgeleri uzanır.

Eteklerindeki zeytin ağaçları tarihle yaşıttır.

Narına, üzümüne doyamazsınız; tatmadan dönmeyiniz.

Topuğunu yere vursan gürül gürül su çıkar.

Şifalıdır, aklı düzeltir, bedene sağlık verir.

Topuğunu biraz daha sert vurursan yeryüzüne türlü maden saçılır. Zenginliktir.

Kleopatra’nın güzelliğinde buraların çamuru var.

Pergamon kağıdı buralıdır; kralları dolaştı, antlaşmaları mühürledi, sevgi, sözleri taşıdı ve gümüş sandıklarda saklandı.

Onların kütüphanesini iskenderiyeliler yüzyıllarca okudu, heykeltıraşlarını, heykellerini, tiyatroları.

Burada yaşayanlar dürüst, çalışkan insanlardır, başka topraklarda gözleri yoktur.

Konukseverdirler. Konuklarında din, dil, ırk cinsiyet, milliyet ayrımı yapmazlar.

Dostlarını da düşmanlarını da unutmazlar. Barışseverdirler.

Aç gözlü Avrupalıların, Amerika yerlilerine altın için neler yaptıklarını yeni duydular.

Şimdi onlar, her akşam topraklarıyla, hayvanlarıyla, ağaçlarıyla ve birbirleriyle vedalaşarak yatıyorlar ama uyuyamıyorlar.

Hayata karşı altın diyen aç gözlü Avrupalıları sevmiyor, onları konuk saymıyor ama diğer Batılıları hemşehri sayıyorlar.

Altını biliyorlardı ama siyanürü yeni öğrendiler; özenle taşıdıkları altınlarını, siyanürü öğrenince yere attılar.

Onlar buğdayın, ayçiçeğinin, tütünün sarı altın; pamuğun beyaz altın, zeytinin siyah altın olduğunu biliyorlar.

Onlar, buralardan gidip kaybolmak ya da burada kalıp ölmek istemiyorlar.

Onlar bu sıralar hayli öfkeli.

Siyasi umut tacirlerinin ilgisizliğine kızgın.

Karagün dostlarının duyarsızlığına kırgın.

Onlar bu sıralar hassaslar.

Bir bakışta dostu düşmanı ayırıyorlar.

Dost olarak geldinse onlarla tanış, onları dinle, onlarla uzun uzun konuş.

Dost değilsen hemen buradan uzaklaş.

Bu insanlar hayatı ve hayatları olan doğayı çok seviyorlar.

Onlar bilirler ki; ölüler altın takmaz.

Biz bu insanları böyle gördük; böyle tanıdık; böyle anladık ve böyle yazdık…

18 Mayıs 1997

Bergama

Ölüler altın takmaz…
Mansur Balcı’nın şiiri ‘Ölüler Altın Takar mı’ da aynı yıllarda Taner Öngür tarafından bestelendi ve Moğollar’ın bu şarkısı çevre hareketinin simgesi haline geldi:

ÖLÜLER ALTIN TAKAR MI?

Yamaçlarda zeytin büyür
Dallarında siyah altın
Ovasında tütün uyur
Uyanınca sarı altın

Buğday eken altın biçer
Pamuk desen beyaz altın
Çamurunda güzellik var
Kleopatra’nın pudrası

Bakırçay bu yediveren
Almasını bilenlere
Ağaç kesip dağ delersen
Uyanır uyuyan tanrılar

Referandum ettik gari
Madenciye güle güle
Siyanürü duyduk hele
Ölüler altın takar mı?

Bergama’ya yolun düşsün
Siyanürcü şirket duysun
Gördüğün dünya cenneti
Sahipsiz toprak sanmasın

Gittim gördüm bergama’yı
Sordum duyduğum belayı
Yüzler yere düştü ama
Umuduyla birlikteydi

Siyanürcü güle güle
Ölüler altın takar mı?

– Mansur Balcı

“Dünya iyi bir insanı kaybetti…”
Mansur Balcı’nın yakın arkadaşı Haluk Tekeli, Balcı’yı şu sözlerle anlatıyor:

“1995 yılında solda yeni bir arayışın içinde olduğumuz zamanlar. Farklı çevreler ile temas edip yeni ne yapabilirizi konuşuyoruz. Bir toplantıda üzerinde yeşil kadife ceketi, uzun saçları, incecik deri bir kravatı ile oturan bir kişi dikkatimi çekti. Söz aldığında bütün efendiliği,sakinliği ve tane tane konuşması ile öne çıkıyordu. Konuşurken ellerini kullanıyor, sürekli betimleme yapıyor, gözleriyle beni anlayın diye bakıyordu.

Çok yakın düşünüyorduk, kim olduğunu öğrenmeye çalışırken geçmişte birbirine düşman iki gelenekten olduğumuz ortaya çıktı. Hiç sorun etmedik, o günden sonra büyük bir dostluğu, kardeşliği, arkadaşlığı, yoldaşlığı yaşadık.

(…)

1999 depreminin hemen ardından Yalova’ya beraber gittik. Bir çadırkent inşa ettik orada adı “Dayanışma Köyü” olan. Bütün yeteneklerini ayaklandırdı, o büyük yıkıma, acıya karşı dayanışma için. iki aya yakın süre yaşadı o insanlarla birlikte.

(…)

Can Yücel artık hastalığının son dönemine geldiğinde görev yine ondaydı. Dokuz Eylül Tıp Fakültesi’nde aylarca “Can abi” diye hitap ettiği büyük şaire günde 3 vardiya 24 saat bakım görevini organize etti. Datça’da son yolculuğuna birlikte uğurladık.

(…)

Mansur bizim harcımızım bir köşe taşı, önemli bir bileşeniydi. Onsuz yaşamda hepimiz eksildik, dünya iyi bir insanı kaybetti. Tercihlerinde eli titremedi, düşündüğü gibi yapmaya çalıştı, kalbi büyüdü, dünya küçüldü, şimdi o evrenin sonsuzluğuna doğru ondan öncekilerin yanına, bizi beklemeye doğru yola çıktı. Çok uzaklardan güle güle Mansur, acıların dinmiş, ruhun yatışmış olsun, geride bıraktığın sözler, anılar hepimize dayanma gücü versin.”

Çerkes kökenli olan Mansur Balcı Çerkes sürgününün 149. yılında, 2013’de Radikal gazetesinde Çerkeslerin Bitmeyen Yası başlıklı bir yazı yayınlamıştı.

“Bekleyin…”
Mansur Balcı ölümünden yaklaşık bir ay önce, hastaneden tedavisi sürerken Facebook sayfasında aşağıdaki şiirini paylaşmıştı. Bu şiir Mansur Balcı’nın son mesajıydı.

Bekleyin

gözlerimi yıkadım bu şiire başlamadan
ellerimi yıktım. sardım sarmaladım bedenimi
buhurdanlık olarak aklımda
demlemeye bıraktım ruhumu
bekliyorum
gecenin dervişi geçer mi buradan

hangi sızıntıma iyi gelir hangi ot
hangi yaram hangi otu çürütür
bekliyorum
düşlerimin başlayan kamaşmasını
dem tutmaya yakın aklımın deliren yanını
şapkama kenar süsleri olsun diye
bekliyorum

şiirin burasına akikten bir taş,
incecik bir çöple işaret bırakıyorum, çünkü
çünkü dünyada tutuklu kaldım
bekliyorum
depreşen şeylerin büyüsüyle damarlarımda
kim kimi yenerse yensin
kazanan deliliğim olacak
çoğalansa cinnetim
tek ayağımı süpürge yaptım
dünyayı süpürüyorum
bekleyin
günün dervişi geçebilir buradan…

Mansur Balcı, izmir

60 yaşında aramızdan ayrılan Mansur Balcı, yarın (19 Mart Pazar günü) Şakirin Camii’nde öğlen namazını müteakip kılınacak cenaze namazından sonra, Ihlamurkuyu mezarlığında toprağa verilecek.

Mücadelesine ve şiirine saygıyla.

Ümit Şahin – Yeşil Gazete

https://yesilgazete.org/b...-balci-aramizdan-ayrildi/

bahar akpınar

Oyun yazarı ve dramaturg Bahar Akpınar'ın iki oyunu ABD'de ingilizce olarak basıldı.
New York’da bulunan The Ishmael Tree yayınevi Bahar Akpınar’ın ingilizce olarak kaleme aldığı Kıbrıs ve istanbul adlı oyunları yayınladı. 31 Ocak 2017’ta satışa sunulan kitapta Akpınar’ın Kıbrıs ve istanbul adlı iki tiyatro oyunu bulunuyor.

Bahar Akpınar lisan eğitimini ODTÜ’de Kimya Bölümü’nde yaptı. Ardından özel sektörde çalıştı. Ancak kendi deyimiyle “yazı ile arasında varoluşsal bir ilişki” vardı; kimya kariyerini ardında bırakıp Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümünde Dramatik Yazarlık ve Dramaturgi bölümüne girdi.

Eğitimi sırasında bir yandan yazmaya ve üretmeye başladı. 2009 yılında Suat Taşer Kısa Oyun Yarışmasında Başka Topraklar Üzerindeadlı oyunuyla Sahnelenmeye Değer Oyun Ödülü ve 2011 yılında Schrödinger’in Kutusu adlı oyunuyla mansiyon kazandı. 2011’de fakülte birincisi olarak bu bölümden mezun oldu. Yüksek lisans eğitimini yapmak üzere Glasgow Üniversitesi’ne gitti. Theatre, TV and Film Studies bölümünde Oyun Yazarlığı ve Dramaturgi Yüksek Lisansını yaparken University Trust Leadership Scholarshipve iskoç yazar Catherine Carswell anısına verilen burslara layık görüldü. Henrik Ibsen’in kadın karakterlerini 19. Yüzyıl toplumsal cinsiyet yargıları üzerinden incelediği Ibsen’in Sıradışı Kadınları adlı kitabı 2013 yılında Norveç’in Ankara Büyükelçiliği’nin katkılarıyla basıldı. Ibsen çalışmaları dolayısıyla 2014’te Norveç Büyükelçiliği, 2016 yılında Norveç Ulusal Tiyatrosu tarafından Uluslararası Ibsen Festivaline davet edildi. Bir süre Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları bölümünde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Halen aynı üniversitenin Güzel Sanatlar Enstitüsünde doktorasına devam ediyor.

(bkz: )
http://bianet.org/biamag/...yayinlanir?bia_source=rss

ek olarak, pek çok kişinin khk ile uzaklaştırılan meslektaşları için ağzını açmadığı şu günlerde kurduğu cümleler özellikle çok kıymetlidir. genel olarak da dersleri, eletirileri, oyunlarıyla sadece türkiye tiyatrosu için değil, ibsen'in sıradışı kadınları kitabı düşünüldüğünde, dünya tiyatrosu için kıymetli bir isimdir.

hayır

sen. makinenin başındaki adam, atölyedeki adam. yarın sana su boruları ve yemek kapları yapmayı bırakıp miğferler ve mitralyözler yapmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!
sen. tezgâhı ardındaki kız ve büroda çalışan kız. yarın sana el bombalarını doldurmanı ve keskin nişancı tüfeklerine dürbün takmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!
sen. fabrika sahibi. yarın sana talk pudrası ve kakao yerine barut satmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!
sen. laboratuardaki araştırmacı. yarın sana eski yaşamı yok edecek yeni bir ölüm keşfetmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!
sen. odasındaki şair. yarın sana aşk şarkılarını bir yana bırakıp nefret şarkıları söylemeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!
sen. hastasının başındaki hekim. yarın sana cepheye gönderilecekler için sağlam raporu yazmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!
sen. kürsüdeki rahip. yarın sana cinayeti kutsamanı ve savaşa övgüler yağdırmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!
sen. gemideki kaptan. yarın sana buğday taşımayı bırakıp tank ve top taşımanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!
sen. havaalanındaki pilot. yarın sana kentlerin tepesine yakıp yok eden bombalar yağdırmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!
sen. dikiş masası başındaki terzi. yarın sana asker üniformaları dikmeye başlamanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!
sen. cübbesinin içindeki yargıç. yarın sana askeri mahkemeye gitmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!
sen. tren istasyonundaki. yarın sana cephane ve asker taşıyan trenlerin kalkması için sinyal vermeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!
sen. köydeki. sen. kentteki. yarın askere alma belgeleriyle kapına dikilirlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!
sen. normandiya’daki ana, ukrayna’daki ana, sen san Fransisco’daki ve londra’daki ana. sen hoang ho ve missisippi kıyılarındaki ana. sen, nepal’deki ve hamburg’daki, kahire’deki ve oslo’daki ana; yeryüzünün dört bir yanındaki analar, dünyanın tüm anaları, yarın size askeri hastanelerde hemşirelik yapacak, yeni savaşlarda savaşacak çocuklar doğurmanızı emrederlerse, yapacağınız bir tek şey var: HAYIR deyin!.. Analar, HAYIR deyin!
çünkü hayır demezseniz analar, eğer hayır demezseniz, işte o zaman, pus çökmüş, gürültülü liman kentlerinde iniltiler çıkaran koca gemiler suskunluğa bürünecekler ve su almış dev mamut kadavraları gibi, rıhtımların yosun ve midye bağlamış, ölgün, ıssız duvarları önünde miskin miskin yalpalayacaklar; daha önce ışıltılar saçan o görkemli gövdelerden, bir balık mezarlığı gibi, çürük, sayrı, ölü kokular yayılacak…
tramvaylar, iç karartıcı, aynalı kuş kafesleri gibi eğrilip bükülecekler ve bombaların açtığı çukurlarla kaplı, yitik sokaklardaki damları delik deşik barakaların ardında, teller ve rayların şaşkın çelik iskeletlerinin yanı başında, patlamış taç yaprakları gibi öylece uzanacaklar…
çamur rengi, ağır, kurşun gibi bir sessizlik ortalıkta kol gezecek; tüm oburluğuyla büyüyerek, okullara, üniversitelere, tiyatrolara, spor alanlarına, çocuk bahçelerine ürkünç, açgözlü ve önlenemez bir biçimde çöreklenecek…
bunların hepsi olacak…
altın sarısı, sulu üzümler bakımsız yamaçlarda çürüyecek, pirinçler kıraç topraklarda kuruyacak, patatesler sürülmüş tarlalarda donacak, ölü sığırların kaskatı kesilmiş bacakları ters çevrilmiş süt sağma tabureleri gibi göğe dikilecek….
enstitülerde, büyük hekimlerin dahice buluşları çürüyüp küf tutacak…
son un çuvalları, son çilek reçeli kavanozları, balkabakları ve vişne suları mutfaklarda, odalarda, kilerlerde, soğuk hava depolarında ve ambarlarda bozulup heba olacak; devrilmiş masaların altındaki, paramparça tabaklardaki ekmek küf bağlayacak, erimiş tereyağlar arap sabunu gibi kokacak; tarlalardaki ekinler, paslanmış sabanların yanı başında bozguna uğramış bir ordu gibi boyunlarını bükecekler; fabrikaların çimenle örtülü tüten bacaları un ufak olacak…
sonra, deşilmiş bağırsakları ve zehirlenmiş ciğerleriyle son insan, ışıldayan güneşin ve yanıp sönen takımyıldızların altında bir başına dolanıp duracak; bir deri bir kemik kalmış, çılgına dönmüş son insan uçsuz bucaksız mezarlar, dev beton blokların soğuk putları ve ıssız kentler arasında yalnız başına bir küfür gibi dolanırken şu korkunç soruyu soracak: NEDEN? Ve bu soru bozkırlarda hiç duyulmadan yitip gidecek,yıkıntılar arasında sürüklenip kiliselerin molozları arasında yok olacak, girilmez yer altı sığınaklarına çarpıp parçalanacak. Son hayvan-insanın son hayvansı çığlığı hiç duyulmadan, hiç yanıtlanmadan kan göllerinde boğulacak…
bunların hepsi olacak, yarın, belki bu gece, eğer… eğer… eğer… HAYIR demezseniz!
wolfgang borchert

süreyya karacabey

"türkiye'de akademik düzeyde tiyatro eğitimi dtcf tiyatro kürsüsü ile başlamıştı, bu vandallara kadar da devam etti.şimdi bitirdikleri şeyin ne olduğu konusunda en ufak fikirleri bile olmayan cahiller topluluğu ile karşı karşıyayız.rektör tarihe geçtin bile."
-süreyya karacabey

http://www.fraksiyon.org/mutsuz-bir-lkenin-mlkiyeti/

selahattin demirtaş

onu başkan yaptırmayan'dır.

yazarların şu an dinlediği şarkılar

http://www.youtube.com/watch?v=5jmjBXoyugM

reza zarrab

reza zarrab'ın yakalanmasına birçok kimse gibi çok sevindim fakat, "iyi geceler reza, ebru'yu merak etme" cümlesi üzerine yerleştirilmiş bir nuri alço resmi ile sevinmek aklıma gelmedi. bu sevinç geyiğinize de gülmedim ve hatta şaşıracaksınız ama iğrenç buldum. aile bakanı sema ramazanoğlu'nu, "ona da şu kadar kişi tecavüz etsin" cümlesiyle eleştirmeye çalıştığınızda da farklı hissetmedim. pek sevgili aşırı tehlikeli gizli mizojinistler, bedenimiz, üzerinden tacizler tecavüzler üretebileceğiniz, politika yapabileceğiniz bir alan değil. o eylemi sabah akşam kadın bedenine küfrederek eleştirdiğiniz iktidar zaten yapıyor. bunu böyle söyleyince de feministler öcü, feministler böö... her gün onlarca kız kardeşim ölürken, tacize tecavüze uğrarken öcü de böö de oluveririm hiç problem değil.

yeni türkiye

yeni türkiye'de sevdiklerimizin yanından ayrılırken birbirimizi çok sevdiğimizi söylüyoruz, bir daha görüşemezsek diye. sadece otobüste yan koltukta oturandan değil arkadaşımızdan da korkuyoruz. döne döne sevdiğimiz şarkıları dinlemek, sevdiğimiz yolları yürümek istiyoruz. yaşayabileceğimiz herhangi bir ölümün kürdistan'da bodrum katında yaşananların yanında bir hiç olacağını elbette biliyoruz fakat böyle ölmek ya da her an bir uzvumuzu kaybedebiliriz korkusuyla yaşamak istemiyoruz. zira yaşamak bu değil. zira yeni türkiye'de yaşamak, yaşamak değil.

pembe taksi uygulaması

öncelikle sensin pembe.
kadınları ötekileştirmekten yılmadık mı? tacizci - tecavüzcü kişi, pembe taksideki kadını taciz etmeyecek mi? 08.00-20.00 arası nedir, devletin alkol yasağı mı? sarı taksiye binen kadın tecavüze daha yakın mı olacak? öyleyse, gelsin pembe taksi indirimleri, o saatte sarı takside ne işi varmış naraları...
nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça.

muhteşem üçlüler

kieslowski'nin "trois couleurs" üçlemesidir.

tiyatro

insanı, insana, insanla, insanca anlatma sanatı değildir.

zafer fehmi yörük

1. olumsuz bir şey söylemek istemem deyip barış yanlısı insanları aşağılayarak hedef göstermeye çalışmak terbiyesizliktir.

2. bunu yaparken yandaş medyadan öğrenildiği kadar "pekaka -hedape -terörö yandaşları" gibi kavramları kullanmak saldırının içinin ne denli boş olduğunu gösterir.

3. öncelikle şunu söylemek isterim, eğer yukarıdaki yorum akademisyenlerin imzasından önce yapılsa idi bu bir eleştiri hakkıdır derdim.

4. fakat güzel kardeşim, bu kişinin, yani senin bir zamanlar hocan olan kişinin elini avuçladığı, cümle kuramadığı yeni mi aklına geldi? ne ayıp ne ne yazık.

5. zafer yörük, bu ülkenin nitelikli entelektüellerindendir. yazdıklarıyla size başka bir dünyanın kapısını açar, düşündürür ve sorgulatır.

6. onun başarısını sorgulamak veya yaptıklarını yanlışlamak için onun sahip olduğu bilgi ve birikime sahip olmak gerekir. aksi takdirde karşısında hayatınız boyunca unutamayacağınız biçim ve şekilde ezilirsiniz. yapmayın.

7. son olarak, burada bir insanı adaletsizce eleştirmeye çalışmak, hedef göstermek mensubu olduğunuz cenaha yakışır hareketlerdir. fakat bir insanın meslek hayatına son verilmesini dilemek ve bunun yapılması için emek harcamak nazım'ın da dediği gibi, "meyve çağında ağacın, serpilip gelişen hayatın düşmanı" olanlara yakışır.

8. ve fakat unutmamak gerekir ki, "bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler" diye devam eder nazım.

9. bilale'e anlatır gibi anlatmayı sizden öğrendik.

10. chao!

tek taş yüzük istemeyen kadın

tek taşın önemi içi barbara azzaroni fotoğrafına bakabilirsiniz.

kadın kadının düşmanıdır

kadın kadının düşmanıdır.
bak bak gelin kaynana mesela
kadınlar birbirinin kuyusunu kazıyor
o zaman biz neden onlara üzülelim

gibi ataerkil zihniyeti temize çıkarak cümlelerden vazgeçin. şunu unutmayın ki erkek, kadın ya da diğer cinsiyetlere sahip herhangi bir insan eril düşünebilir. bunu çoğunlukla erkekler yaptığı gibi bazen -kimi zaman size göre çoğunlukla- kadınlar da yapar. burada mücadele edilmesi ve üzerinde durulması gereken, bu düşünceyi yok etmektir.